29 Mayıs 2012 Salı

Ateşten Gömlek

Ateşten Gömlek.
Peyami, memleket meselelerine pek ilgi duymayan bir harici memurudur.Ancak daha önce cephede savaşmış olan yakın akrabası Cemal ve onun arkadaşı İhsan'la tanıştıktan sonra tavrı yavaş yavaş değişir.Memleket meselelerine daha çok ilgi duymaya başlar.

   Bu arada İzmir işgal edilir.Cemal'in kız kardeşi Ayşe'nin evini Yunan askerleri basar,kocasını ve beş yaşındaki oğlunu gözlerinin önünde öldürürler.Bu Haber İstanbul'da duyulur.Olaydan bir süre sonra da Ayşe İstanbul'a gelir ve İhsan'ın annesiyle birlikte kaldığı konağa yerleşir. Aynı günlerde İstanbul'da değişik mitinglerle İzmir'in işgali kınanmaktadır.Bunlardan en meşhuru olan "Sultan Ahmet" Mitingi"ne Ayşe,Peyami,İhsan ve Cemal'de katılırlar.

   Mitingden birkaç gün sonra tam bir ittihat düşmanı olan, özellikle sosyete çevresinde tanınan Salime Hanım bir İngiliz gazetecisinin karşısında ezilip büzülerek onu yumuşatmaya çalışır.Salime Hanım alttan aldıkça o daha da şımarır.

  -Evet; İngiliz himayesini baştan başlayarak hepiniz istemelisiniz.Bakın Hindistan'a,ne mutlu! Tanrı bizi beyaz adamlardan ayırmasın,diye hep dua ederler.Gerçi bu zor işi İngiltere kabul eder mi bilmem; fakat sizin için başka türlü kurtuluş var mı? Bilhassa Çanakkale'de öldürdüğünüz altmış bin İngiliz var.Samimi bir pişmanlık olursa belki İngiltere bağışlayabilir.

  Salonda soğuk bir sessizlik oldu.Havada sanki sıfırdan aşağı bir soğukluk vardı.Askerlerin yüzüne bakamıyordum.
  Salime Hanım, kıpkırmızı,en nazik Fransızcasıyla:
 -Ah mösyö, İngiltere'ye kendimizi gerçekten bağışlatacağız,diye başlamıştı.
 -İngilizler, o bağışlamalarını isteyenlere yapsınlar!
Birdenbire şaşırdım. İhsan en aziz bir şey tehlike içinde imiş gibi Ayşe'ye doğru gitti.Haşmet Bey,genç askerler,hatta o sivil paşa da ona dönmüştü.Söyleyen Ayşe'ydi.Yerinden kımıldamıyor,yüzünde hareket yok,yalnız gözleri siyah daireleri içinde sonsuzluğa açılmış,uçsuz bucaksız bir kendine güven ve gücü ile doğru bir Fransızca ile söylüyordu.Odada çevresine toplanan hareketi görmemiş gibi ekledi:
 -İngilizler, o bağışlamalarını isteyenlere yapsınlar mösyö, bağışı zalimler değil,Mazlumlar verir.Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne esirdik.Namuslu bir millet gibi dövüştük,öldük,öldürdük.Ne zamandan beri ve hangi milletle savaş edilir de yenilene katil denir?
-İngiliz kanıyla, Türk kanı bir mi, madam?
-Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim.Rengi bizimki kadar kırmızımı yoksa mavi mi, bilmiyorum Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır.
-Peki madem, Türk kanını hor görmüyorum.Yalnız kendinizi İngilizlere affettirmeye muhtaçsınız demek istiyorum.
-Siz bizden af isteyiniz.Dün mütareke yaptınız,dün silahlarımızı bize bıraktırdınız.Bugün memleketimize hırsızları, katilleri gönderiyorsunuz ve katilleri,hırsızları,tarihsel bir şerefi olan büyük donanmamız himaye etti.Yeşil İzmir'i kan ve alev içinde bıraktınız.Bakınız sokaklarına: Üniformalı hırsızlar,katiller silahsız halkı kurşunla dipçikle öldürüyor.Her evden koltuğunda bir bohça bir düşman neferi çıkıyor.İhtiyarların başı taşla ezilmiş,siyahlı kadınlar durmadan bu vahşi sürüden kaçıyor.Elleri bağlı masum kafileleri süngüleyerek gemileriniz'in önünden geçiriyorlar. Haydutluğu alkışlamadığı için namuslu bir adamı parçalıyorlar,bir sürü düşman askeri onu kendi kapısının önünde bağırarak,söverek parçalıyorlar.Sırf eğlence için beş yaşında bir çocuğa nişan alıyorlar.Zavallı yuvarlak küçük mahluk! Siyah gözlerinde yaşlar kurumadan kalbinden vuruldu,nişan o kadar iyi alındı ki küçük dudaklarından "anne" diye bir şikayet bile çıkmadı.

 İhsan,Ayşe'nin sandalyesinin arkasını iki elleriyle koparacak gibi tutuyor,yüzü öyle korkunç ve gergin ki Mister kok zulüm görmüşlerin zulmedenlerden güçlü olabileceğini duydu mu bilmem; fakat odanın havasını fazla korkunç ve soğuk buldu. Tuhaf bir ciddiyetle kalktı.Biraz kısık bir yılan ıslığı ile:
-Bugün bana İzmir kızını dinlettiniz,teşekkür ederim,dedi.Kimse elini uzatmadı. O,Salime Hanım'la çıkarken bende kapıya kadar gittim. Bu konuşmanın ardından orada bulunan pek çok subay.İzmir'i kurtarmak için ölünceye kadar savaşacaklarına dair yemin ederler.Bu olaydan sonra Ayşe konaktan ayrı bir eve taşınır.

 Cemal ve diğer subaylar, Milli Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçerler.Bu arada Binbaşı İhsan, Ayşe'ye karşı kalbi bir ilgi duymaktadır.Peyami de aynı duyguları taşımaktadır fakat o bunu hiç bir zaman açığa vurmaz.Ayşe'nin ise tek düşüncesi İzmir'in ve memleketin bir an önce işgalden kurtarılmasıdır.Bunun dışındaki şahsi veya kalbi hislerini asla belli etmez. Görüştüğü kişileri de Milli Mücadele'ye katılmaya teşvik eder.Bir süre sonra İhsan da Anadolu'ya geçer.

 İngilizlerin boy hedefi haline gelen Ayşe de Peyami ile birlikte gizlice Anadolu'ya geçer ve İhsan'ın karargah olarak kullandığı köye varırlar.Ayşe burada hemşirelik yapar.İhsan Ayşe'yi daha emniyetli olur düşüncesiyle Eskişehir'deki hastaneye gönderir. Bu arada Birinci ve İkinci İnönü zaferleri kazanılmıştır.Bir gün İhsan, Peyami'ye Ayşe'ye karşı duyduğu hisleri anlatır ve İzmir alındıktan sonra onunla evlenmek istediğini söyler.

 Bu arada Sakarya Savaşı başlar. İhsan'ın başında bulunduğu birlikler Karadağ'ı ele geçirmek için mücadele vermektedir.

 Alayın hareketi biraz durakladı.Kumandan, yaverle sırtın en yüksek noktasına tırmandı.Hava kızıl esmerlikten siyah esmerliğe geçiyor. Düşmanlar, karanlıktan önce kuvvetlerimizi kesin olarak buradan geri çevirmek istiyorlar.Dünyanın bütün topları burada kudurmuş,köpürüyor ve o an doruk çizgisine iki yağız atın geçtiği yerde bir toprak bulutu havaya kalkıyor.Hep birden kısık bir feryat:
 - Kumandan bey, kumandan bey!...

 Kalbim durdu, Hissetmeye vakit kalmadan toprak bulutu dağıldı.Çizginin üzerinde bir tek şaha kalkmış yağız at,süvarisi zapt edilmeye uğraşılıyor.Atın başı ortaya döndü.Bir dakika sonra yine bu tarafa ve sırttan aşağı hızla geldi.Uzaktan İhsan'ın sesini daha kısık duydum:
-Peyami,Muhsin yaralandı.Sıhhiyeyi çabuk gönder!
  Karadağ'ın eteğine gelmeden burada hayli kaybımız var.İhsan tabur kumandalarını topluyor, dağın eteğine karanlıkta yaklaşmaya karar veriyor ve onların yürüyüş yönlerini belirtiyor.Onlara,top ateşi altında öbür tarafa bakan vadinin bütün engellerini ezberletiyor.Şimdi karanlığı bekliyoruz.Çevremi dinliyorum.Savaşın son tarifini tespit ediyorum:

 "Savaşta tek korkulacak şey yoktur." Nihayet gece tekrar,onda harekat başlıyor ve vadiyi geçiyoruz.Artık savaş yalnız kumanda değildir.Kuvvetin kendi kendine yürüyüşüdür.Gece yarısı Karadağ'ın eteğindeyiz.Önümüz o, siyah konik ve bir korkunç hayal gibi...Düşmanların "tenvir tabancaları" savaş sahnesini güzelleştiriyor.Top ve mitralyöz düellosu, bomba savaşı olanca şiddetiyle sürüyor. Karadağın eteğine avcıya yayılan, tırmanan gölgeler , yeşil ve kızıl ışığın kırılmasıyla yanıp sönüyorlar. Harekat kızışmış,sedyeler sık geçiyor.Hep o yeşil ve kızıl ışıkların ani tutulmaşı; avcı hatlarında biçilmiş gibi, koparılmış gibi diş diş avcıların yere serpildiğini görüyoruz fakat savaş sürüyor,sürüyor.

 Düşmanlar dağın tepesinde kayadan bir terasa sığınmışlar,birinci tabur onlara çok yakın,ikincisi de geçti.

 Bir an İhsan'ı kayanın tepesinde ayakta gördük. Ay tamamen çıkmış, Karadağ'a beyaz ağını germiş.Gırr.Bir yaylım ateşi sonra duruluyor.Hepimiz kayaların dibindeyiz.O kendine kollarını açan ve koşan siyah kardeş kütlenin kucağına dibinden kopmuş bir ağaç gibi devriliyor.

 -İhsan,kardeşim,İhsan,İhsan!
-Allah'ım,Allah'ım!
 düşmanlar o küçük kayadan terası terk etmiş olacaklar ki ateş kesilmiş gibi onu kollarımın arasında kayalardan indiriyordum. Beş on çift kardeş eli benim üzerimde:
- Kumandan bey, kumandan bey!
 Hepsi onu tanımak,hepsi onun yanında kalmak istiyor.Bıyıkları ayakta,gözleri dönmüş,yüzü barutla simsiyah,başından,göğsünden kanlar akan bir çavuş bağırıyor:
 -Kumandanın intikamı! Arkadaşlar,arkamdan gelin!

 İhsan aldığı bu ağır yara sonucu şehit olur.Ayşe'de cephede yaralanan hastaların tedavisiyle uğraşırken vurularak şehit olur.Savaşta yaralanan Peyami ise kaldırıldığı hastanede ölür...

Bu güzel romanın yazarı ise : Halide Edip ADIVAR

1 yorum:

Anonim'i seçerek yorum yapabilirsiniz.